Haber Detayı

Vücudumuzun milyonlarca yıl önce kaybettiği eksik parça geri döndü
Güncel chip.com.tr
21/12/2025 21:15 (4 gün önce)

Vücudumuzun milyonlarca yıl önce kaybettiği eksik parça geri döndü

Modern yaşamın getirdiği sağlık sorunlarına çözüm, genetik geçmişimizde saklı olabilir. Milyonlarca yıl önce kaybettiğimiz ve laboratuvarda hayata döndürülen antik ürikaz geni, karaciğer hücrelerinde ürik asidi parçalarken yağ birikimini de durdurarak tıp dünyasında yepyeni bir tartışma başlattı.

İnsanlık tarihinin derinliklerinde, vücudumuzun işleyişini tamamen değiştiren sessiz bir kayıp yaşandı.

Yaklaşık 20 ila 29 milyon yıl önce atalarımız, metabolizmanın atık ürünü olan ürik asidi parçalamaya yarayan “ürikaz” adlı bir enzimi üretme yeteneğini kaybetti.

Bilim insanları bu genetik kaybın, o dönemde meyve şekerini yağa dönüştürerek kıtlık zamanlarında hayatta kalmamızı sağlayan bir avantaj olduğunu düşünüyor.

Ancak o gün bizi kurtaran bu enzimin kaybolması, bugün modern dünyada gut hastalığından yüksek tansiyona, kalp rahatsızlıklarından karaciğer yağlanmasına kadar pek çok sorunun temel kaynağı haline geldi.

Georgia State Üniversitesi’nden bir grup araştırmacı, CRISPR-Cas9 gen düzenleme teknolojisini kullanarak bu antik geni laboratuvarda yeniden hayata döndürmeyi başardı.Biyoloji profesörü Eric Gaucher liderliğindeki araştırma ekibi, insanlık tarihinden silinen bu enzimi laboratuvar ortamında yeniden kurguladı.

CRISPR teknolojisiyle insan karaciğer hücrelerine yerleştirilen antik gen, sanki hiç yok olmamış gibi çalıştı ve hücreler ürikaz üretmeye ve biriken ürik asidi parçalamaya başladı.

Deneyin en heyecan verici kısmı ise, bu hücrelerin fruktoza (meyve şekeri) maruz kaldığında normal insan hücrelerinin aksine yağa dönüşmemesi oldu.

Yani bu antik müdahale, vücudun milyonlarca yıl önceki doğal metabolik yolunu geri yükleyerek modern hastalıkların önüne geçebilecek bir bariyer oluşturdu.Laboratuvar kaplarından gerçek tedaviye doğruBilim insanları sadece basit hücre kültürleriyle yetinmeyip, gerçek bir insan organı gibi davranan üç boyutlu mini karaciğer dokuları üzerinde de testler yaptı.

Bu “minyatür organlarda” da sonuç değişmedi ve ürik asit seviyeleri düşerken, yağ birikimi engellendi.

Bu başarı, sadece eklem ağrılarıyla boğuşan gut hastaları için değil, yüksek ürik asit seviyeleriyle bağlantılı kronik böbrek yetmezliği ve metabolik sendrom yaşayan milyonlarca kişi için de yeni bir umut kapısı aralıyor.

Vücudumuzdaki birikmiş yükü temizlemek için evrimsel geçmişimizden gelen bu “yama”, yaşlanma sürecini yavaşlatabilecek bir potansiyele bile sahip olabilir.Elbette henüz yolun başında olduğumuzu ve bu tedavinin şu an sadece laboratuvar ortamında gerçekleştiğini belirtmek lazım.

İnsanlar üzerinde henüz bir deneme yapılmadı ancak araştırma ekibi şimdiden bir sonraki aşama olan hayvan testleri için hazırlıklara başladı ve bazı koronavirüs aşılarında kullanılan nanoparçacık teknolojisiyle bu geni vücuda taşımayı planlıyorlar.

Eğer fareler üzerindeki çalışmalar başarılı olursa, daha kapsamlı ve dikkatli bir şekilde tasarlanan insan deneylerine geçilecek.Önümüzdeki süreçte araştırmacıların en büyük sınavı, bu genin uzun vadede vücutta nasıl tepki vereceğini ve bağışıklık sistemini tetikleyip tetiklemeyeceğini kanıtlamak olacak.

Genin kararlı bir şekilde çalışması ve sadece hedeflenen hücrelere güvenli bir şekilde ulaşması gerekiyor.

Bu yol biraz uzun ve zahmetli görünse de, sonuçta modern tıbbın çaresiz kaldığı birçok kronik rahatsızlığın çözümü, milyonlarca yıl önce tavan arasına kaldırdığımız o eski genlerde saklı duruyor.

İlgili Sitenin Haberleri