Haber Detayı

ABD 2026’da bölgemizden çekilecek mi? Emekli Tuğgeneral değerlendirdi
Gündem aydinlik.com.tr
01/01/2026 00:00 (2 saat önce)

ABD 2026’da bölgemizden çekilecek mi? Emekli Tuğgeneral değerlendirdi

Emekli Tuğgeneral Erenel, ABD'nin 2026'da Batı Asya'da yapabileceği hamleleri değerlendirdi. Erenel, Türkiye'nin karşı karşıya olduğu güvenlik sorunlarının tek başlıkla açıklanamayacağını belirtti

İstinye Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Emekli Tuğgeneral Prof.

Dr.

Fahri Erenel Türkiye’nin karşı karşıya olduğu güvenlik ortamının tek başlıkla açıklanamayacağını vurguladı.

Risklerin eş zamanlı ve çok cepheli ilerlediğine dikkat çeken Erenel, şunları belirtti: “Türkiye, 2025 yılını kapatırken çevresindeki bölgesel güvenlik ortamının giderek daha riskli hâle geldiği bir tabloyla karşı karşıya.

Yalnızca yakın çevreye değil, bölge haritasına ve küresel gelişmelere birlikte bakıldığında Türkiye’nin bulunduğu jeopolitik zeminin her geçen gün daha karmaşık ve tehdit yüklü bir hâl aldığı görülüyor. “Son dönemde ABD Başkanı Donald Trump’ın İsrail Başbakanı Netanyahu ile yaptığı görüşmelerin ardından İran merkezli açıklamaların artması bu risk ortamının somut göstergelerinden biri.

Aynı şekilde kuzeyde Rusya–Ukrayna hattında diplomatik temaslar sürerken, Putin’e yönelik saldırı iddialarının gündeme gelmesi, görüşmelerin hemen öncesinde ya da sırasında yaşanan provokatif gelişmelerin dikkat çekici bir örneği olarak öne çıkıyor.” Fahri Erenel İSRAİL’İN SOMALİLAND HAMLESİ Türkiye’nin Afrika Boynuzu’nda Somali merkezli süreçlerde önemli bir aktör hâline gelmesinin de yeni bir risk alanı oluşturduğuna dikkat çeken Erenel sözlerine şöyle devam etti: “Somali’den tek taraflı bağımsızlığını ilan eden ve bugüne kadar hiçbir ülke tarafından tanınmayan Somaliland’ın İsrail tarafından tanınması, Türkiye’nin Afrika’daki varlığını da doğrudan etkileyen bir gelişme olarak değerlendirilmelidir. “Bunlara ek olarak, son aylarda Balkanlar’da artan gerilim, Suriye’nin kuzeyinde çözülemeyen YPG/PYD kaynaklı güvenlik sorunu, “terörsüz Türkiye” hedefi doğrultusunda yürütülen iç güvenlik mücadelesi ve İsrail–Güney Kıbrıs Rum Yönetimi–Yunanistan hattında Türkiye’yi güneyden çevrelemeye yönelik adımlar birlikte ele alındığında, 2025’in Türkiye açısından yüksek riskli bir yıl olduğu açıkça görülüyor. “Türkiye, yaklaşık 50 yıldır terörle mücadele eden, bu süreçte ciddi can kayıpları ve ekonomik kayıplar yaşamış bir ülke. 2025 yılına girerken terörle mücadelede yeni bir eşik aşılması ve bu sürecin kalıcı biçimde sonlandırılması hedeflenmişti.

Ancak sahadaki gelişmeler, özellikle Suriye’de beklentilerin tersine ilerlediğini gösteriyor.

Fırat’ın doğusunda ABD’nin askerî varlığını güçlendirmesi, SDG/YPG yapısının fiilî kontrolü sürdürmesi ve DEAŞ tehdidinin yeniden görünür hâle gelmesi bu tabloyu derinleştiriyor.

Suriye’nin batısında Alevilerin yaşadığı bölgelerde ve İsrail etkisinin hissedildiği alanlarda yaşanan çatışmalar, sivillerin hayatını kaybetmesi ve istikrarsızlığın sürmesi, Suriye dosyasının hâlâ çözümden uzak olduğunu ortaya koyuyor.

Türkiye’nin yaşadığı bu baskıların önemli bir bölümü, ülkenin jeopolitik konumundan kaynaklanıyor.

Türkiye farklı bir coğrafyada, örneğin Orta Avrupa’da ya da Orta Asya’nın iç kesimlerinde yer alsaydı bu tehditlerin büyük bölümüyle karşı karşıya kalmazdı.” KAFKASYA VE LİBYA'YA DİKKAT Erenel, ABD’nin Orta Doğu’daki etkisinin sürmesinin ve İsrail’in bu süreçte Washington’un en önemli vekil gücü hâline gelmesinin de Türkiye’nin özellikle güney ve güneybatı ekseninde çevrelenmişlik hissini artırdığını belirtti. “Doğu Akdeniz’de İsrail–GKRY işbirliği, artan silahlanma, hava savunma sistemlerinin entegrasyonu ve Fransa’nın bölgedeki askerî varlığı bu tabloyu pekiştiriyor.” diyen Erenel şu hususlara da dikkat çekti: “Kafkasya, Türkiye açısından görece daha olumlu bir alan olarak öne çıkıyor.

Türkiye–Ermenistan hattında atılan adımlar, pasaport uygulamalarındaki kolaylıklar ve diplomatik temaslar, Karabağ meselesine rağmen belirli bir iyileşmeye işaret ediyor.

Azerbaycan ile ilişkiler zaten stratejik düzeyde ilerliyor.

Ancak Kafkasya’nın hemen güneyinde yer alan İran’daki toplumsal hareketlilik ve ekonomik sıkıntılar, bu bölgedeki dengeyi kırılgan hâle getiriyor. “Libya dosyasında da belirsizlik sürüyor.

Libya Genelkurmay Başkanı ve Trablus hükûmetine bağlı kara kuvvetleri komutanı üzerinden yaşanan gelişmeler, Türkiye’nin Libya’daki askerî ve siyasî varlığının yeniden tartışılmasına yol açabilecek nitelikte.

Karadeniz’de ise Ukrayna kaynaklı saldırılar, Türk gemilerinin hedef alınması ve deniz yetki alanları içindeki güvenlik ihlalleri, Karadeniz güvenliğini de riskli bir başlık hâline getiriyor.

RUSYA-UKRAYNA GÖRÜŞMELERİNDE PROVOKASYONLAR DİKKAT ÇEKİYOR "Bu süreçlerde dikkat çekici olan bir diğer unsur, Rusya–Ukrayna görüşmeleri devam ederken yaşanan provokatif saldırılar.

Bu tür eylemler, müzakerelerin sabote edilmesine yönelik girişimler olarak okunabilir.

Bu noktada ABD mi, İngiltere mi yoksa sahadaki başka aktörler mi devrede, dikkatle izlenmesi gerekiyor. “Balkanlar’da da Sırbistan–Kosova hattında tansiyon yükseliyor.

Sırbistan Başbakanı’nın Türkiye’nin Kosova’ya verdiği destekle ilgili açıklamaları, bölgedeki hassasiyetin sürdüğünü gösteriyor.

Sırbistan–Rusya ilişkileri dikkate alındığında Balkanlar, Türkiye açısından yakından izlenmesi gereken bir alan olmaya devam ediyor. “DEAŞ tehdidi ise yalnızca Suriye ile sınırlı değil.

El Hol ve benzeri kamplar, ideolojik ve askerî açıdan yeni terör unsurlarının yetiştirildiği alanlara dönüşmüş durumda.

Afrika’da, özellikle Sahel bölgesinde, Fransa’nın çekilmesiyle oluşan boşluk DEAŞ tarafından dolduruluyor.

Mali, Burkina Faso ve Nijer hattı, örgütün yeni merkezlerinden biri hâline gelmiş durumda.

ABD SURİYE'DEN ÇEKİLİYOR MU? “Bu çerçevede ABD’nin Suriye’den çekilme söylemlerinin sahada karşılık bulduğunu söylemek güç.

Trump’ın açıklamalarını gerçek bir çekilmeden çok, bölgesel angajmanı yeniden tanımlama çabası olarak değerlendirmek gerekir.

ABD, Orta Doğu’daki güvenlik mimarisini büyük ölçüde İsrail üzerinden kurguluyor.

Enerji yollarının güvenliği, İsrail’in güvenliği ve Abraham Anlaşmaları üzerinden bölgesel düzen kurulması Washington’un temel öncelikleri arasında yer alıyor. “Sonuç olarak, Türkiye 2025 yılı itibarıyla çok cepheli, iç içe geçmiş ve yüksek riskli bir güvenlik ortamında bulunuyor.

Bu tablo, savunma sanayii kapasitesi kadar ekonomik dayanıklılığı, diplomatik manevra alanını ve stratejik ortaklıklarını da zorunlu olarak ön plana çıkarıyor.”

İlgili Sitenin Haberleri