Haber Detayı
Otomobillerde para verdiğimiz ama hiç kullanmadığımız 5 özellik
Kendi kendine park eden sistemlerden el hareketleriyle kontrol edilen ekranlara kadar pek çok donanım, araç fiyatlarını yukarı çekmekten başka işe yaramıyor olabilir. Sürücülerin bir kez denedikten sonra varlığını unuttuğu 5 özelliği inceledik.
Otomobil dünyası son birkaç on yılda inanılmaz bir değişim geçirdi.
Bugün bir galeriden içeri girdiğinizde, satış temsilcileri size aklınızda tutamayacağınız kadar çok teknolojik özellikten bahsediyor.
Bu yeniliklerin çoğu sürüş kalitesini artırsa da, dürüst olmak gerekirse bir kısmı tamamen "fazlalık" kategorisine giriyor.
Ekranların istilasına uğramış araç tasarımlarının ortasında, üreticiler her yeni modeli "en gelişmiş" özelliklerle donatmak için bir yarış içinde.
Ancak bazen konforu bir satış stratejisi haline getirme çabası, amacından sapıyor.
Sonuçta elimizde, reklam filmlerinde harika görünen ama günlük hayatta neredeyse kimsenin dönüp bakmadığı bir dizi teknolojik oyuncak kalıyor.
Otomobil üreticileri için teknoloji dolu konsollar ve fütüristik detaylar, satış rakamlarını ve kar marjlarını yukarı çekmek için harika araçlar haline geldi.
Fakat aracın o "yeni kokusu" geçmeye başladığında, sürücüler bu karmaşık özelliklerin varlığını bile unutuyor.
İşte modern araçlarda bulunan ama aslında pek de işimize yaramayan o özellikler.Eskiden manuel vitesli bir araç kullanmak beceri ve araçla bağ kurmayı gerektirirdi.
Ancak dünya artık otomatik vitesin hakimiyeti altında.
Otomobil üreticileri, otomatik vitesli araçlara eski "sportif" ruhu katmak için direksiyon arkasına "paddle shifter" dediğimiz vites kulakçıklarını yerleştirdi.
Bu kulakçıklar genellikle performanslı sürüş paketlerinin bir parçası olarak pazarlanıyor.
Kağıt üzerinde, viraja girerken vites küçültüp adrenalin yaşamak kulağa hoş geliyor.
Ancak gerçek şu ki, ortalama bir sürücünün vites değiştirme zamanlaması, modern şanzımanların hassas hesaplamalarıyla yarışamaz.
Koltuklardaki poşetler söküldükten kısa süre sonra bu kulakçıklar direksiyon arkasında birer süs eşyasına dönüşüyor.Kendi kendine park eden bir araba fikri, özellikle dar alanlarda manevra yapmaktan çekinenler için bir rüya gibi görünüyor.
Reklamlarda bir düğmeye basıp aracın kusursuzca boşluğa süzülmesini izlemek çok etkileyici.
Fakat gerçek dünya şartları bu kadar toz pembe değil.
Sistemin uygun bir boşluğu algılaması, kameraları ve sensorleri kontrol edip manevraya başlaması ciddi bir zaman alıyor.
Trafiğin yoğun olduğu, arkadaki sürücülerin korna çaldığı bir ortamda bu yavaşlık, sürücü üzerinde büyük bir baskı kuruyor.
Sonunda çoğu kullanıcı, "Ben kendim iki dakikada park ederim" diyerek bu özelliği kullanmaktan vazgeçiyor.
Arkadaşlarınıza bir kez gösterip sonra unuttuğunuz özelliklerin başında geliyor.Akıllı telefon entegrasyonu standart hale gelmeden önce, üreticiler kendi sesli kontrol sistemlerini geliştirmek için büyük paralar harcadı.
Amaç, yoldan gözünüzü ayırmadan müzik değiştirmek veya birini aramaktı.
Ancak bu sistemler genellikle sizi anlamamakta direniyor.
Siz "Annemi ara" dediğinizde aracın alakasız bir navigasyon rotası oluşturması sabırları zorlayabiliyor.
Artık Apple CarPlay veya Android Auto gibi sistemler varken, otomobilin hantal ve güncelliğini yitirmiş kendi sistemini kullanmak için hiçbir sebep kalmadı.
Telefonunuzdaki sesli asistan sizi ilk seferde anlarken, araçla bağırmak zorunda kalarak konuşmak pek de teknolojik hissettirmiyor.Yükselen yakıt fiyatları ve çevre bilinciyle birlikte, o küçük yeşil yapraklı "Eco Mode" butonu kulağa çok cazip geliyor.
Bu mod, aracın gaz tepkilerini azaltarak ve vitesleri erkenden büyüterek yakıt tüketimini düşürmeyi hedefliyor.
Ancak bu tasarrufun faturası, aracın hantallaşmasıyla ödeniyor.
Yapılan testler, şehir içi ve otoyol sürüşlerinde bu modun her zaman belirgin bir yakıt ekonomisi sağlamadığını gösteriyor.
Aracın hızlanmak için direnmesi, birçok sürücüyü rahatsız ediyor.
Sonuçta, dikkatli bir sürüş alışkanlığı kazanmak, o düğmeye basmaktan çok daha etkili bir yakıt tasarrufu yöntemi haline geliyor.Gelecekten kopup gelmiş gibi duran "jestle kontrol" sistemleri, belki de reklamların en büyük kurbanı.
Elinizi havada çevirerek ses açmak veya bir hareketle çağrıyı reddetmek ilk başta çok havalı dursa da, pratikte tam bir fiyasko haline gelebiliyor.
Geleneksel bir düğmeyi çevirmek veya direksiyondaki bir tuşa basmak hem daha güvenli hem de her zaman çalışıyor.
Elinizi havada sallarken sistemin bunu algılamasını beklemek, dikkatinizi yoldan ayırmanıza bile neden olabiliyor.
Zaten birçok üretici de bu özelliğin aslında bir çözüm değil, var olmayan bir soruna yaratılmış bir icat olduğunu fark etmeye başladı.