Haber Detayı
BBC'ye göre 2025'in en iyi 25 filmi: Listede hangi filmler var?
BBC eleştirmenleri 2025 yılının en iyi filmlerini seçti. Peki, listede hangi filmler var? İşte BBC'ye göre Hamnet’ten Marty Supreme’e, yılın en etkileyici yapımları...
2025 sinema takvimi, birbirinden iddialı yapımlarla dolup taştı.
Usta yönetmenlerin yeni projeleri, dikkat çekici oyuncu kadroları ve türler arasında cesurca gezinen hikâyeler, bu yılı sinemaseverler için özel kılıyor.
İşte yılın öne çıkan, en çok konuşulan ve eleştirmenlerden tam not alan yapımlarından bazıları… BBC eleştirmenlerinin seçtikleri 25 filmle ilgili yorumları şöyle:1.
Hamnet Chloé Zhao, Shakespeare’in 11 yaşında hayatını kaybeden oğlu Hamnet’i konu alan Maggie O’Farrell imzalı romanı sinemaya büyük bir zarafetle taşıyor.
Ağır melodram tehlikesine düşmeden, yas tutan bir anne ve babanın iç dünyasını derin bir samimiyetle işliyor.
Jessie Buckley, sezgileri güçlü ve inatçı Agnes karakterine hem sert hem de yürek burkan bir güç katarken; Paul Mescal, Shakespeare’i şaşırtıcı derecede insani ve sade bir gerçeklikle canlandırıyor. 16’ncı yüzyılın detaylı dünyasında geçen film, çiftin tanışma dönemlerinden Hamnet’in kaybına dek uzanan duygu dolu bir yolculuk sunuyor.
Görsel olarak büyüleyici, temalarıyla sarsıcı… “Hamnet”, yılın en dokunaklı yapımı olarak öne çıkıyor. 2.
Sorry, Baby Eva Victor’un yazıp yönettiği ve başrolde yer aldığı bu bağımsız komedi-dram, hem tatlı hem de buruk bir ton yakalıyor.
Film, Agnes ve en yakın arkadaşı Lydia’nın günümüzdeki ilişkisine odaklanırken, aynı zamanda üniversite dönemlerine, Agnes’in bir profesör tarafından cinsel tacize uğradığı sürece geri dönüyor.
Victor, bu ağır konuyu abartıya kaçmadan, sade bir cesaret ve ince bir alaycılıkla işliyor.
Ortaya; dayanıklılık, arkadaşlık ve iyileşme üzerine benzersiz bir ilk film çıkmış. 3.
Is This Thing On?
Bradley Cooper’ın üçüncü yönetmenlik çalışması, bu kez küçük sahnelerde stand-up yapan insanların dünyasını merkezine alıyor.
Will Arnett’in canlandırdığı orta yaşlı, hayattan yorulmuş bir finans çalışanı, bir New York komedi kulübündeki tesadüfî çıkışıyla kendini yeniden keşfetmeye başlıyor.
Evliliğinden işine, hayatının durağanlığından mizahın gücü sayesinde sıyrılıyor.
John Bishop’ın gerçek deneyimlerinden ilham alan film, hem sıcak hem de keyifli bir orta yaş hikâyesi sunuyor. 4.
One Battle After Another Paul Thomas Anderson, hem politik gerilim hem aile draması hem de yüksek tempolu bir macerayı ustalıkla bir araya getirdiği bu filmde inanılmaz bir denge kuruyor.
Leonardo DiCaprio, dağınık eski aktivist Bob Ferguson rolünde komedi yeteneğini konuştururken; Benicio del Toro ve Sean Penn gibi isimler filmi daha da güçlendiriyor.5.
No Other Choice Park Chan-wook’un kara mizahla yoğrulmuş yeni filmi, işini kaybeden ve hiçbir yere kabul edilmeyen bir fabrika yöneticisinin hayatta kalmak için giderek karanlık bir yola sapmasını anlatıyor.
Lee Byung-hun’un başarılı performansı, karakterin çaresizliğini ve dönüşümünü etkileyici biçimde yansıtıyor.
Park’ın kendine özgü çarpık mizahı, sıra dışı karakterleri ve beklenmedik olay örgüsü, filmi hem düşündürücü hem de eğlenceli kılıyor. 6.
The Secret Agent Brezilya’nın 1977’deki baskıcı siyasi atmosferinde geçen film, bir profesörün yanlış insanların karşısına çıkmasıyla hayatının altüst oluşunu konu alıyor.
Kleber Mendonça Filho, politik gerilim türünün tüm bilinen kalıplarını taze bir yorumla ele alıyor.
Wagner Moura’nın sürükleyici performansı, filmdeki gerilimi daha da artırıyor. 7.
The Voice of Hind Rajab Kaouther Ben Hania’nın filmi, 2024’te yaşanan gerçek bir olayı yeniden canlandırıyor.
Gazze’de enkaz altında kalan beş yaşındaki Hind Rajab’ın, ölümünden önce yardım ekipleriyle yaptığı telefon görüşmelerinin gerçek kayıtları filmde kullanılıyor.
Oyuncular, onu kurtarmaya çalışan gönüllüleri canlandırırken, küçük kızın sesi olduğu gibi duyuluyor. 8.
Sentimental Value Joachim Trier’in son filmi, duygusal ama abartıya kaçmayan bir aile draması sunuyor.
Başarılarına gömülmüş bir yönetmen olan Gustav Borg ve onunla duygusal bağ kurmakta zorlanan iki yetişkin kızı arasındaki karmaşık ilişki anlatılıyor.
Stellan Skarsgård, kariyerinin en güçlü performanslarından birini verirken; Renate Reinsve ve Inga Ibsdotter Lilleaas da karakterlerin kırılganlıklarını çok gerçekçi aktarıyor.
Film, bir evin içindeki ilişkilerin ne kadar çetrefilli olabileceğini zarif bir şekilde gözler önüne seriyor. 9.
It Was Just an Accident İranlı yönetmen Jafar Panahi'nin filmi endisini işkence eden gardiyanı yakaladığını düşünen ama emin olamayan bir eski mahkûmun hikâyesini mizahi bir dille aktarıyor.
Kahraman, adamı doğrulamak için eski tutuklularla tek tek konuşurken, film bir “hata komedisi”ne dönüşüyor. 10.
Marty Supreme Timothée Chalamet, 1950’lerin New York’unda ping pong şampiyonu olma hayali kuran, kurnaz ve bencil Marty Mauser’ı muhteşem bir enerjiyle canlandırıyor.
Karakter, izleyicinin sempatisini beklemeyen, kendi yolunda ilerleyen bir anti-kahraman.
Gwyneth Paltrow ve diğer yan karakterler, hikâyeye eğlenceli bir dinamizm katıyor.
Hem spor filmi hem karakter incelemesi olan bu yapım, hızlı temposu ve zekice yazılmış mizahıyla öne çıkıyor.11.
Wake Up Dead Man Rian Johnson’ın Knives Out serisinin üçüncü filmi, önceki iki yapım kadar keyifli bir gizem sunuyor.
Daniel Craig’in zarif takım elbiseleriyle dolaşan dedektifi Benoit Blanc, yine karmaşık bilmeceleri çözüp karanlık karakterleri alt ediyor.
Serinin alaycı bakışı bu kez, kıyamet senaryoları yayan dini liderlere ve onları kullanarak güç kazanan siyasetçilere çevrilmiş durumda.
Blanc’ın mantıkçı ve renkli kişiliğine zıt bir figür olarak, Josh O’Connor genç, idealist bir rahibi; Josh Brolin ise ateş ve öfke dolu bir vaizi canlandırıyor. 12.
Father Mother Sister Brother Jim Jarmusch’un sakin görünen ama derinlikli filmleri çoğu zaman hak ettiği değeri görmüyor; ancak yönetmenin son yapıtı Venedik Film Festivali’nin Altın Aslan’ını alarak bu algıyı yıkmayı başardı.
Üç farklı şehirde geçen, birbirinden bağımsız üç hikâyeden oluşan film; çocuklar ile ebeveynleri arasındaki iletişimsizliklere odaklanıyor.
Tonları farklı olsa da hepsi giderek daha ağırlaşan bir duygusallığa sahip.13.
Weapons Bir gece saat 02.17’de, aynı ilkokul sınıfından 17 çocuk evlerinden çıkıp karanlığa doğru koşarak kaybolur.
Ardından kasaba sakinleri, onların başına ne geldiğini ve neden olduğunu çözmeye çalışır.
Senarist ve yönetmen Zach Cregger (Barbarian), gizemi doğrusal bir şekilde anlatmak yerine, olayları birbirinden farklı karakterlerin gözünden aktarıyor: Öğretmenleri (Julia Garner), okul müdürü (Benedict Wong), öfkeli bir veli (Josh Brolin), sorunlu bir polis (Alden Ehrenreich) ve daha birçok kişi.
Cregger; sessizlikle gerilim yaratmaktan kanlı sahnelere, sürreal anlardan beklenmedik mizaha kadar pek çok korku unsurunu ustaca kullanıyor.
Magnolia ve Short Cuts’tan ilham alan film, sıradan Amerikan yaşamından oluşan bir mozaikle benzersiz bir korku deneyimi yaratıyor. 14.
Highest 2 Lowest Akira Kurosawa’nın 1963 tarihli High and Low filminden esinlenen bu nefes kesici gerilim, Spike Lee’nin kendine özgü üslubuyla şekillenmiş.
Denzel Washington, oğlunun yanlışlıkla kaçırılmasıyla ahlaki bir ikilemin içine düşen müzik endüstrisi patronu David King’i canlandırıyor.
Gerçek hedef, King’in asistanının oğludur.
Maddi sıkıntı içindeki King, başkasının çocuğu için fidye ödeyecek midir?15.
Bring Her Back Bring Her Back, öksüz iki kardeşin (Billy Barratt ve Sora Wong) fazlasıyla sıcak davranan bir koruyucu anneyle (Sally Hawkins) yaşadıkları karanlık olayları anlatıyor.
Film, ucuz korku numaralarına başvurmak yerine; duyguyu, karakter gelişimini ve atmosferi ön planda tutuyor.
Şeytani varlıklar ve zombilerle dolu bu hikâye, aynı zamanda güçlü bir dram niteliği taşıyor.
Hawkins’in performansı, ödül sezonunda dikkate alınmayı fazlasıyla hak ediyor. 16.
Materialists Jane Austen’ın “para ve evlilik” ilişkisine modern bir yorum getiren Celine Song, romantik-komedi kalıplarını kıran zekice bir film sunuyor.
Dakota Johnson, kendi hayatında iki erkek arasında seçim yapmak zorunda kalan profesyonel bir çöpçatanı canlandırıyor.17.
The Ballad of Wallis Island İngiliz komedisinin en sıcak ve samimi örneklerinden biri olan filmde, Tom Basden ve Tim Key’e Carey Mulligan eşlik ediyor.
Key, piyangodan büyük ikramiye kazanan ve en sevdiği halk müziği ikilisini – yıllar önce hem profesyonel hem de duygusal olarak ayrılmış bu iki müzisyeni – adaya çağırıp konser vermeye zorlayan eksantrik bir karakteri canlandırıyor.
Fakat ikili, birbirlerinden habersiz şekilde adaya geldiklerini öğreniyor.
James Griffiths’in yönetimiyle film hem içten, hem eğlenceli hem de görsel olarak çok keyifli.
Key’in karakterinin esprileri o kadar yoğun ki, filmi bitirir bitirmez yeniden izleme isteği doğurabilir. 18.
Lurker Sosyal medya çağında ünlü-fan ilişkisini en etkili ele alan filmlerden biri olan Lurker, giderek toksikleşen bir hayranlığın nasıl tehlikeli bir saplantıya dönüştüğünü ustalıkla anlatıyor.
Matthew (Théodore Pellerin), ünlü pop yıldızı Oliver’la (Archie Madekwe) tanışınca onun çevresine kabul edilir; ancak bu yakınlık gerçek bir arkadaşlık değildir.
Matthew alay edilmesine göz yumdukça, izleyici olarak rahatsızlık hissi artar.
Oliver onu hayatından çıkarınca genç adam kontrolden çıkar.
Film, çoğu benzer yapımın aksine doğrudan korkuya değil, gözlemlenebilir psikolojik gerçeklere yaslanıyor. 19.
Companion Yılın en başarılı bağımsız Amerikan yapımlarından biri olan Companion’da Jack Quaid ve Sophie Thatcher, zengin bir Rus iş insanına ait orman evinde arkadaşlarıyla buluşan bir çifti canlandırıyor.
Başlangıçta romantik bir komedi ya da yanlış giden bir soygun hikâyesi gibi duran film, oldukça zeki bir bilim-kurgu gerilim komedisine dönüşüyor. 20.
Sinners Ryan Coogler, Black Panther’ın başarısını geride bırakan, türler arası gezinen olağanüstü bir filmle geri dönüyor.
Michael B.
Jordan, 1932 Mississippi’sine dönen ikiz kardeşler Smoke ve Stack’i canlandırıyor.
Juke joint açmak için memleketlerine dönen kardeşler, ırkçılık, aile bağları, inanç ve doğaüstü olayların iç içe geçtiği bir hikâyeye sürükleniyor.
Film; büyüleyici blues müzikleri, vahşi bir vampir anlatısı ve derin bir drama sunuyor.
Coogler’ın vizyoner yönetimi, zaman zaman gerçek ile hayali bir araya getiren göz kamaştırıcı sahneler içeriyor.
Jordan’a Delroy Lindo, Wunmi Musaku ve Hailee Steinfeld gibi güçlü isimler eşlik ediyor. 21.
Art for Everybody Miranda Yousef’in belgeseli, ABD’nin en çok satan ressamlarından Thomas Kinkade’in sıra dışı hayatını inceliyor.
Eleştirmenler onun eserlerini fazla duygusal ve kitsch bulsa da, 90’lı ve 2000’li yıllarda ABD’de birçok mağaza yalnızca Kinkade tabloları satıyordu.
Film, “gerçek sanat nedir ve kim belirler?” sorusunu güncel kültür savaşlarının bağlamında yeniden gündeme getiriyor.22.
Warfare Civil War’un yönetmeni Alex Garland ile filmin askeri danışmanı olan eski Navy Seal Ray Mendoza, bu kez gerçek bir çatışmayı birebir canlandıran bir savaş dramına imza atıyor.
Film, Navy Seal timiyle El Kaide militanları arasındaki yoğun çatışmayı hiçbir açıklama ya da geçmiş hikâye sunmadan, izleyiciyi doğrudan savaşın kalbine çekerek aktarıyor. 23.
Holy Cow Fransa’nın yemyeşil kırsalında geçen bu sıcak ve duygusal hikâyede, bir genç olan Totone (Clément Faveau), babalarının ani ölümü sonrası küçük kız kardeşi Claire’e (Luna Garret) bakmak zorunda kalır.
Maddi çıkmazdan kurtulmanın yolunu ise hiç beklenmedik bir şekilde bulur: ödüllü, yüksek kaliteli peynir üretmek.
Louise Courvoisier’nin ilk uzun metraj filmi, yönetmenin büyüdüğü Jura Bölgesi’nin kültürünü ve zorlu tarım yaşamını samimi bir dille perdeye taşıyor.
Gençliğin kaygısız anlarından yetişkinliğin ağır sorumluluklarına geçişi hem gerçekçi hem de hüzünlü bir tonda ele alıyor.
Ancak film karamsarlığa saplanmıyor; aksine umut dolu, romantik, güneşli ve dayanışmanın gücünü vurgulayan bir hikâye sunuyor. 24.
Wallace & Gromit: Vengeance Most Fowl Aardman’ın unutulmaz ikilisi Wallace ve Gromit, bu kez en tehlikeli düşmanları olan sinsi penguen Feathers McGraw ile yeniden karşı karşıya geliyor.
Nick Park ve Merlin Crossingham’ın yönettiği film, stop-motion tekniğinin titizliği, yaratıcı düzenekleri, klasik filmlere yaptığı ince göndermeler ve kendine has İngiliz mizahıyla serinin tüm sevilen özelliklerini taşıyor.
Feathers McGraw’ın, “The Wrong Trousers”tan yıllar sonra yeniden sahneye çıkması nostaljik bir heyecan yaratırken, film bununla yetinmiyor; Wallace’ın bahçe işlerini devralan robotik cücenin kontrolden çıkmasıyla hikâye bir anda casusluk filmlerine göz kırpan eğlenceli bir maceraya dönüşüyor.
Yapım, mizahın yanında yapay zekâ korkularını da eğlenceli bir dille ele alarak seriye çağdaş bir yorum katıyor. 25.
On Becoming a Guinea Fowl I Am Not a Witch ile büyük övgüler alan Rungano Nyoni, yeni filminde yine görsel derinliği yüksek, etkileyici bir anlatıyla karşımıza çıkıyor.
Bu kez modern hayat ile geleneksel kültür arasındaki çatışmayı merkezine alan film, şehirde yaşayan genç kadın Shula’nın köyüne dönüşüyle açılıyor.
Shula'nın, bir partiden dönerken parlak gümüş bir miğfer ve siyah gözlüklerle eve gelirken amcası Fred’in cansız bedenini bulması, hikâyenin karanlık gerçeğini adım adım açığa çıkaran süreci başlatıyor.
Ailenin cenaze ritüelleri ilerledikçe, Shula ve iki kuzeninin çocukluk dönemlerinde Fred tarafından istismar edildiği ortaya çıkıyor; ancak aile büyükleri bu gerçeği görmezden gelmeyi tercih ediyor.
Nyoni’nin zaman zaman gerçeküstü görüntülerle güçlendirdiği minimalist anlatım, suskunluğun, kültürel baskıların ve nesiller arası travmanın izlediği yolu son derece etkileyici bir şekilde işliyor.
Finalde Shula’nın çocukluk anısıyla bağlantılı bir detay, filmin isminin anlamını çarpıcı bir şekilde tamamlıyor.